Laleli Escort
PLATİN ÜYELER
VIP ÜYELER
GOLD ÜYELER
Laleli Escort
Laleli’nin dar sokaklarında, eski Osmanlı hanlarının gölgesinde bir aşk filizleniyordu. Soğuk bir kış akşamı, lapa lapa yağan karın altında yürüyen
Laleli Escort Asya, ağır paltosuna sıkıca sarılmış, yüzünü örten atkının arkasından dikkatle etrafına bakıyordu. Karşıdan gelen adamı ilk o fark etti. Uzun paltosu, hafif kirli sakalı ve keskin bakışlarıyla Oğuz, adeta zamanın içinden süzülerek ona yaklaşıyordu.
Oğuz’un gözleri,
Escort Laleli Asya’nın derin kahverengi bakışlarına kilitlendi. O an, Laleli’nin gürültüsü sustu, hanların yaşlı duvarları bile sessizliğe büründü. Hayatlarında hiç konuşmadan bu kadar çok şey anlatabileceklerini bilmiyorlardı. Asya, adamın yanından geçerken istemsizce hafifçe gülümsedi. Oğuz, o anda durdu, döndü ve ardından yürümeye başladı.
Birkaç gün sonra, Laleli’nin en eski kahvehanelerinden birinde tekrar karşılaştılar. Ahşap masaların üzerinde kahve telvesi izleri, yorgun duvar saatinin tik takları eşliğinde Asya ve Oğuz’un dünyası birleşti. Konuştukça, aralarındaki bağ derinleşti. Asya, Laleli’de eski kitaplar satan küçük bir dükkânda çalışıyordu. Oğuz ise restorasyon işleriyle uğraşan bir mimardı. Geçmişe olan tutkuları, sanata olan sevdaları ve en önemlisi yalnızlıkları onları birbirine yaklaştırdı.
Zamanla Laleli’nin her köşesi onların aşkına şahitlik etti. Sabaha karşı, boş sokaklarda yürüyüşler yaptılar. Yağmurlu akşamlarda bir çay ocağında ısınmaya çalıştılar. Birbirlerine hayatlarının en derin sırlarını anlattılar. Fakat her büyük aşkın bir sınavı olduğu gibi, onların da aşkı sınanacaktı.
Bir gün, Asya’nın eline bir mektup geçti. Eski bir dostunun gönderdiği bu mektup, Oğuz’un geçmişinden gelen gölgeleri anlatıyordu. Oğuz’un yıllar önce büyük bir ihanet yaşadığı, sevdiği bir kadının onu terk ettiği ve bunun sonucunda Laleli’ye kaçtığı yazıyordu. Asya, mektubu okuduğunda yüreği burkuldu. Oğuz’un gözlerinin derininde hep bir hüzün vardı ama o, bunun sebebini hiç sormamıştı. Şimdi her şeyi anlamıştı. Aşk, bazen sevdiğinin geçmişini de kucaklamayı gerektirirdi.
Oğuz, Asya’nın değiştiğini fark etti. Artık gözleri kaçamak bakıyordu. Bir akşam, Laleli’nin tenha bir sokağında durup ona sordu: *"Ne oldu, Asya? Benden mi kaçıyorsun?"*
Asya bir an sustu, sonra mektubu çıkardı ve Oğuz’a uzattı. *"Bunları okudum,"* dedi sadece.
Oğuz derin bir nefes aldı, gözlerini kapattı. *"Evet, doğru. Geçmişim var. Hatalarım, kayıplarım, korkularım var. Ama sen benim bugünümsün. Geçmişten daha fazla değerli değil miyiz?"*
Asya gözlerinin dolduğunu hissetti. Geçmiş, onları ayırmak için değil, daha da yaklaştırmak için vardı. O an, Laleli’nin soğuk gecesinde, eski taş duvarların arasında, Oğuz’un ellerini tuttu. *"Biz geçmişimiz değiliz, Oğuz. Biz bugün varız."* dedi ve onu sıkıca sarıldı.
O gece, Laleli yine bir aşkın şahitliğini yaptı. Yağan kar, bu iki yorgun ruhun üzerini örterken, sokak lambaları bile onların aşkını aydınlatıyordu.